Son dakika haberi! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’da gerçekleştirdiği kritik tepenin akabinde Türkiye’ye dönüş yolunda gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bildirilerini, ziyareti takip eden NTV Spikeri Seda Öğretir takip etti.
SORU: “Türk beklenendir” bakış açısıyla sürdürdüğümüz dış siyasetimizin son atağı, Gazzeli kanser hastalarının tedavi için Ankara’ya getirilmeleri oldu. Dünya üzerinde bu işi gerçekleştiren tek ülke biziz. Yani, Mısır üzerinden öbür bir ülkeye gönderilen birinci hastalar bu hastalar… Gazze için atacağımız yeni adımlar nedir?
Gazze için birçok adım atıyoruz ve bunların başında sıhhat alanındaki adımlarımız geliyor. 27 kanser hastasının ülkemize getirilmesi bu işin yalnızca bir cüzü, yoksa hasta sayısı çok çok fazla. Cerrahi müdahale yapılacak olanlar, aslında yüzlerce ve onları şimdi oradan çıkartamıyoruz. Biz diyoruz ki, “Bizim hastanelerimiz müsait. Kâfi ki çıkartalım, kâfi ki müsaade etsinler. Alalım onları, bizim hastanelerimizde tedavilerini yapıp gönderelim.” Biz ülkelerden bir ülke, diyarlardan bir diyar değiliz. Gönlümüz de gönül coğrafyamız da geniş.
Gıda, ilaç, su üzere temel gereksinimleri karşılamak emeliyle hava ve deniz yoluyla sevkiyatlarımız sonucunda yüklü bir yardımı bölgeye ulaştırdık. Siyasi arenada Gazze’ye yönelik takviye ve milletlerarası toplumda farkındalık oluşturma eforlarımız sürat kesmeden devam ediyor. Gazze için atılacak en gerçek adım, bir an evvel ateşkesin sağlanmasıdır ve önceliğimiz ateşkesle birlikte kalıcı barışı tesis etmek olacak. Ateşkes sağlandığı takdirde İsrail’in sebep olduğu yıkımı tazmin etmesi için ne gerekiyorsa yapacağız. Gazze’deki hasar görmüş altyapıyı tekrar inşa etmek, yıkılan okullar, hastaneler, su ve güç tesislerinin tekrar yapılması için uğraş harcayacağız. Ateşkesin sağlanmasının akabinde Gazze halkının hayat şartlarını güzelleştirmek, umutlarını yeşertmek için elimizden geleni yapacağız. Dünya Gazze’ye yüz çevirse de, Türkiye olarak mazlumların yanında yer aldık, almaya devam edeceğiz.
SORU: İsrail’in tehdidine karşın yardımların ulaştırılması emeliyle Gazze’deki Refah Hudut Kapısı’nın açık tutulması mümkün olabilir mi? Bu bahiste Mısır başta olmak üzere bölge ülkeleri cesaretlendirilebilir mi sizce?
Şu anda Mısır bir yere kadar yürek gösteriyor. Refah hudut kapısının açık tutulması son derece kıymetlidir. Gazze’yi hayatta tutan, oradaki sivilleri temizleri yaşatan bir hayat damarı haline geldi. Yardımlarımız hudutlu da olsa oradan kardeşlerimize ulaşıyor. İsrail bu yardımları engellemeye, Gazze’yi açlığa, susuzluğa mahkum etmeye çalışıyor ve vakit zaman yardımların geçişini engelliyor. Lakin biz yılmıyoruz, memleketler arası yardım kuruluşlarını, Birleşmiş Milletler’i devreye sokuyor, yardımlarımızı istediğimiz ölçüde olmasa da ulaştırıyoruz. Bizler Gazze’yi hayatta tutmaya devam edeceğiz.
Engellemelere karşın edeceğiz. Başta İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünya bu yardımlar için seferber olmalıdır.
SORU: Türkiye’nin gayretleriyle, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bildirisine, İsrail yetkililerinin tehdit olarak öne sürdüğü nükleer silahlarının araştırılıp dünya gündemine getirilmesi hususu girdi. Netanyahu da bundan rahatsız oldu, Arap başkanlarını “Çıkarlarınızı korumak istiyorsanız susun” diye tehdit etti. Siz de küme toplantısında “Elinde atom bombası var mı yok mu?” diye sordunuz. Karşılık verebilir mi bu soruya Netanyahu? Şayet veremezse, Milletlerarası Atom Güç Ajansı’nın savları araştırmasını sağlamak için nasıl bir yol izlenebilir?
Şu an prestijiyle bini aşkın avukat Memleketler arası Ceza Mahkemesine bu savaş cürümlerinin sorgulanmasına yönelik, soruşturma açılması için müracaat yaptı ve bu müracaatlar devam ediyor. Bu işin bir kısmı. Öbür taraftan, İsrail Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasına taraf değil. Taraf olmadığı için birinci etapta kurallarına da tabi olmuyor. Lakin üye ülkelerin nükleer güvenlik ismine Milletlerarası Atom Gücü Kurumuna başvurup bir denetleme sistemi isteme durumu var. Onu şu anda harekete geçireceğiz. Oradaki heyeti toplayacak, bu talebe dair bir karar verecekler. Bu süreç biraz vakit alacak. Şura kararını Atom Gücü Kurumunun üst organı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne göndermeleri gerekiyor. Orada Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail’in yanında durup bu mevzuyu veto etmesi mümkün. Lakin bu bahsin, o tabanda tartışılır hale gelmesi bile muazzam bir durum. Şu ana kadar İsrail ile ilgili böylesi bir müracaat resmi kayıtlara birinci kere geçiyor. Bunun ilerletilmesi bölgedeki stratejik çıkarları dengeleme açısından çok değerli bir husus. Buradan baskı kurmaya devam edeceğiz. Biz Türkiye olarak bu çağrıyı yapıyoruz. Vakit çok geç olmadan İsrail’in nükleer silahları kuşkuya yer bırakmayacak biçimde denetlenmelidir. Biz bunun takipçisi olacağız. Tüm dünya kamuoyuna da bunun peşini bırakmama daveti yapıyorum.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım, Netanyahu’ya “gidicisin” dediniz. Ne durumda Netanyahu’nun hali? Gelişmeler ne gösteriyor Netenyahu için?
Netanyahu gidicidir, kurtuluyoruz. İnşallah İsrail de kurtulacak ondan, tüm dünya Musevileri de kurtulacak. Şu anda kendi ülkesinde halkın yüzde 60-70’i Netanyahu’nun karşısında. Zira hem ülkesine hem dünyaya önemli fatura ödetiyor. Şu anda herkes onu silahla besliyor, parayla besliyor ancak bu durum onu destekleyen ülkelere bir bedel ödetiyor. Kâfi ki biz güçlü olalım. Biz güçlü epeyce bu durum çok farklı bir halde Allah’ın müsaadesiyle gelişir. Buna inanıyorsak problem yok. İsrail idaresinin Milletlerarası Ceza Mahkemesinde yargılanması için birçok kanıt mevcut. İsrail’in işlediği savaş cürümlerini bir Müslüman ülke işlemiş olsaydı, memleketler arası yargı yolu için özel bir efora gerek dahi kalmaz, süreç resen başlatılırdı. Biz önyargısız bir biçimde bu hataların cezalandırılması için elimizden geleni yapacağız. İsrail’in işlediği kabahatlerin peşini herkes bıraksa da biz bırakmayacağız.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım maalesef tekrar hastane vurdular, Şifa Hastanesi’nden bahsediyorum. Baskın yaptılar lakin münasebet olarak karargah olduğunu söylediler. Üstelik Amerika’nın toplu istihbaratı denildi. Ve daha da berbatı Netanyahu “Giremezsiniz dediler, girdik.” açıklaması yaptı. Tüm bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de üstüne üstlük hastaneden ağır silah da çıkmadı. 7-8 tüfek dışında hiçbir şey çıkmadı oradan. Karargah falan olmadığı görüldü. Amerika Birleşik Devletleri’nin de bu istihbaratlarla hastane bombalanmasına yol verdiği ortaya çıkıyor. Tüm bunları nasıl değerlendirirsiniz?
Hatırlayın, Amerika Birleşik Devletleri kitle imha silahı palavrasıyla Irak’ı işgal etmişti. O vakit bu dezenformasyon anında ne yazık ki çürütülemedi. Bugün İsrail emsal bir biçimde birçok palavra üzerinden kendi işgalini saldırganlığını legalleştirmeye çalışıyor. Bugün de uydurma mazeretlerle Gazze’de işledikleri savaş kabahatlerine kılıf bulma gayretindeler. İsrail bu kabahatleri, bilmeden ve ezkaza değil tersine taammüden işlemiştir. Tüm katliamlar tasarlanmış, bayanların, erkeklerin, çocukların nerede nasıl öldürüleceği tek tek planlanmıştır.
İsrail, bırakın tüfeği, hastaneye topla tankla giriyor. Hala hastanenin altından tünel arıyorlar. Bütün bunların hepsinin palavra olduğu ortaya çıktı.
7 Ekim’den itibaren bilhassa İsrail’de artık bizatihi devlet, hükümet yetkililerinin direkt bile isteye palavra söylediğini tekraren gördük ve bunlar bir palavrası artık toplumsal medya kullanıcıları üzerinden değil, bizatihi kendi basın açıklamalarıyla yaymaya başladılar. Artık panikle şahsen resmi yetkililer dezenformasyona sarılıyorlar.
7 Ekim’den itibaren İrtibat Başkanlığımız bünyesindeki Dezenformasyonla Gayret Merkezi aracılıyla süratli bir halde İsrailli yetkililerin söylediği palavraları ifşa edip, gerçeğini paylaşıyoruz ve bunu milletlerarası medyaya süratli bir halde iletiyoruz. Böylece de İsrail’in maskesini düşürmüş oluyoruz. Böylece de İsrail’e yönelik önemli bir milletlerarası baskı oluşuyor. İsrail’in söyledikleri medyada çarçabuk dolaşamaz hale geldi. Çünkü biz direkt İsrailli yetkililerin paylaştığı ve söylediği 100’ün üzerinde palavrası, memleketler arası medyada haber olacak formda deşifre ettik ve bu süreç devam ediyor. Hasebiyle burada İsrail’in daha evvel vakit zaman uyguladığı ve daha çok kapalı aktörler, satın aldıkları bir kadro gazeteciler üzerinden uyguladığı metodu artık kendilerinin şahsen tatbik ettiklerini ve bununla süratli etkin ve hakikat kanallar aracılığıyla uğraş edilmesi gerektiğini gördüğümüz için bu çabayı veriyoruz.
SORU: Benim sorum bugün ortaya çıkan mektupla ilgili. İsrailli rehinelerin aileleri size seslendiler. Bir insani müdahalede bulunma imkanınız olabilir mi? Rehinelerden haber almamız hatta kurtarılması noktasında.
Hamas’ın elinde tuttuğu İsraillilerin ailelerince tarafıma yazılmış mektupta bizim yakınlarının salıverilmesi ile ilgili devreye girmemiz talep ediliyor. Biz İsraillilerin de Filistinlilerin de esir tutulmasını istemeyiz. Daha evvel de açıkladığım üzere Hamas’ın bu insanları bırakmamak üzere bir bakış açısı yok. “Bırakırız” diyorlar zati. İstedikleri İsrail tarafından hukuksuzca tutuklanan küçük yaştaki çocuklardan tutun annelerin ve babaların da ortalarında bulunduğu tutsakların salıverilmesi. Düşünün İsrail idaresi 5 yaşındaki çocukları tutuklayacak kadar insanlıktan çıkmış durumda. İsrail’in sivil katliamlarından Hamas’ın elindeki rehinelerin bir kısmı etkilenmiş durumda anladığımız kadarıyla. İşin şöyle bir tarafı de var. İsrailli aileler bize bu teknikle ulaştıklarına nazaran kendi hükümetlerinden umudu kesmişler. Zati İsrail’in Gazze’de şu ana kadar ki tavrı kendi vatandaşları dahil orada kim varsa katletmek biçiminde. Bu bahisle ilgili İstihbarat Teşkilatımızı devreye soktuk, artık onlar bu mevzuyu araştırıyorlar. Bir sonuç alabilmek için çalışıyoruz. Sonuç alabilirsek ne ala.
SORU: Filistin sorununu bu derece savunan Türkiye üzere bir ülke ve sizin üzere bir başkan var mı? O da benim ve bizim üzere bu işe asılıyor diyebileceğiniz biri var mı?
Herkes elinden geldiğince bir şeyler yapmaya uğraş ediyor. Türkiye’nin bu haklı davaya tam dayanağı Filistin’in sesinin duyulmasını sağlıyor. Bizler tarihi sorumluluğumuzun şuurundayız ve buna uygun hareket ediyoruz. Niyetimiz halis olduğu için ortaya koyduğumuz tezlerin haklılığına prestij da o derecede artıyor.
En son İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi ortak tepesinde de yeniden bu prestijin sonuçlarını gördük. Tepenin sonuç bildirgesini bizim tekliflerimiz ve tezlerimiz şekillendirdi. Bunu son derece değerli buluyorum. Artık çabucak hemen her hususta Türkiye’nin ne dediğine tüm dünya bakıyor. Biz de milletimizden aldığımız güçle, Türkiye’nin prestijine yakışır çıkışlar yapıyoruz. Bizim sesimizin gür olmasının temel desteği, ardımızda dimdik duran milletimizin inancı ve sarsılmaz dayanağıdır. Biz bu millete bir kelam verdik, dikleşmeden dik duracağız dedik. Bu ülkenin ve kardeşlerinin prestijini, onurunu asla yere düşürmeyiz, her yerde en güçlü biçimde savunuruz.
SORU: Avrupa Birliği ülkelerinin bundan sonraki halini Gazze konusunda bilhassa nasıl değerlendiriyorsunuz? Zira Avrupa başşehirlerinde kitlesel hareketler her geçen gün artıyor.
Avrupa Birliği ülkelerinin tavrını göreceğiz. Almanya Başbakanı Scholz’a da dedim. Berlin’de şovlar vardı. Fransa’da var. İngiltere’de var. Amerika’da var. Beyaz Saray’ın önüne kefenleri getirip yerleştirdiler. Bunlar herhalde dünyaya bir bildiri veriyor. Scholz’a “121 ülke insani ateşkese ‘evet’ diyor. 40 ülke maalesef çekimserler ortasında. Sizi de onların ortasında gördük, buna da üzüldük.” dedim. Onun için bizim artık yeni yapacağımız tıp çok kıymetli. Bu cinste tahminen dolaşacağız tahminen telefon diplomasisiyle sürdüreceğiz ancak bu takibi devam ettireceğiz. İsrail’in barbarlığı, orantısız güç kullanımı, pervasızlığı artık birçok ülke tarafından eleştiriliyor.
SORU: Malumunuz İsrail’in zulmü ortada. Netanyahu’nun aslında bu sistemlerini açıklama yolu da değişik kehanetler üzerinden ilerliyor. Münasebetiyle siz de geçtiğimiz günlerde “güçlü olmazsak bizi bu topraklarda yaşatmazlar” dediniz. Çok değerli bir tabirdi. Son devirde Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, MİT, İçişleri Bakanlığı, Emniyet’ten çok istikametli ve çok boyutlu operasyonlar görüyoruz. Türkiye neye hazırlanıyor bölgesel ve global olarak?
Karabağ’da neye hazırlandıysak, Libya’da neye hazırlandıysak, tıpkı biçimde Türkiye’deki terörle uğraşında Allah’a hamdolsun adeta terörü ortadan kaldırdıysak, yarın bir gün başımıza gelebilecek rastgele bir aykırılıkta şayet güçlü bir orduya sahipsek, güçlü bir polis teşkilatına sahipsek kimse kalkıp da bizimle cirit atamaz. Bunun için her an hazır olmamız lazım. Bizim şu anda insansız savaş uçakları bizim en güçlü olduğumuz alan. Bunun yanında deniz kuvvetlerinde güzel bir yerdeyiz. Karada esasen hamdolsun çok düzgünüz. Şu anda NATO ülkeleri içerisinde karada beşinci sıradayız. Bilhassa komando güçlerimiz çok yeterli, daha da güzel olacak. Buralardan taviz vermemiz mümkün değil. Türkiye daha güçlü bir geleceğe, daima kelamını ettiğimiz Türkiye Yüzyılı’na hazırlanıyor. Coğrafyamızdaki hadiseleri yakından takip ediyorsunuz, bu bölgede güçlü olmak zorundayız. Osmanlı’nın son periyotlarını hatırlayın lütfen. Güçten düştüğü vakit dört bir cepheden ataklar artmış ve bir cihan imparatorluğu yıkılmıştı. Tarihimizden derslerimizi aldık, alıyoruz. Türkiye her şeyden evvel caydırıcı olacak ki, güçlü duruşuyla varlığını sürdürsün. Bunun için her alanda gelişme kaidedir. Yalnızca silah değil, teknoloji de üretmeliyiz. Dostlarımızı üzmemek, düşmanlarımızı sevindirmemek için çok çalışmalı ve başarılı olmak zorundayız. Hiçbir ülke kaygı etmesin. Zira büyük ve güçlü bir Türkiye dünya barışına hizmet eder. Bunu tekraren kanıtladık ve tıpkı istikamette ilerlemeye devam ediyoruz. Kimse kuşku duymasın. Dünyanın vicdanı, merhametli yüzü olan Türkiye, gücünü de tüm imkanlarını da insanlık onuru için kullanır.
SORU: Yunanistan Başbakanı Miçotakis sizinle görüştükten sonra “Türkiye ile işbirliği şart” formunda açıklama yapmıştı. Önümüzdeki günlerde Yunanistan’a gideceksiniz. Meselelerin tahlilinde, işbirliğinde sürpriz bir adım gelir mi?
Yapacağımız işbirliği konferansıyla bunları konuşacağız. Temenni ederim ki motamot dediği üzere olur ve Yunanistan’la bağlantılarımız daha düzgün bir noktaya ulaşır. Yeni bir süreci temennim odur ki inşallah başlatırız. Biz düşmanları azaltalım, dostları çoğaltalım istiyoruz, inşallah bu adımı atarız. Bölgenin iki değerli ve komşu ülkesi olarak çıkarlarımızın tıpkı doğrultuda olması çok olağan. Kimi hususlardaki görüş ayrılıklarımızı, diyalogu önceleyerek tahlile kavuşturabiliriz. Bölge ülkeleri olarak sıkıntıya rant ve pazar mantığıyla yaklaşan üçüncü ülkeleri sürecin dışında tutarsak, çözemeyeceğimiz bir problemimiz yok.
SORU: Ulusal Savunma Bakanı eurofighter’lar ile ilgilenebileceğinizi söylemişti. Bugünkü basın toplantısından sonra görüşleriniz nelerdir?
Bu hususta Berlin’deki ikili basın toplantımızda medya mensubunun oradan bize ne dediğini gördünüz. Bunların bakışı o. Lakin şansölye bu hususa hiç girmedi. Yani Eurofighter’ı veririz vermeyiz noktasında yorum yapmadı. Biz aslında karşılığımızı açık bir formda verdik. Bu uçakları bize verirlerse verirler, vermezlerse çalacağımız kapı mı yok? Çok. İşte biliyorsunuz hava savunma sistemlerinde S400’den evvel hangi adımlar atıldı? Amerika vermesi gereken hava savunma sistemlerini vermedi, biz de Rusya’dan S400 aldık. Şu anda S400’lerimiz var. Çok daha güçlü bir biçimde yola inşallah devam edeceğiz. Bizler kendi silahlarını üreten ve kullanan bir ülke olma yolunda ilerliyoruz. Savaş uçakları noktasında da muhtaçlığımızı kalıcı olarak karşılayacak adımlar atıyoruz.
SORU: Almanya, FETÖ terör örgütünü hala “Gülen hareketi” olarak kıymetlendiriyor. Hasebiyle Adil Öksüz, Zekeriya Öz, Cevheri İnanç üzere MİT, emniyet mahrem imamları, yüzlerce hakim, savcı toplam 50 bin’e yakın FETÖ’cü bu ülkeyi adeta üs, karargah üzere kullanıyor. Bunlarla ilgili uğraş süreci nasıl ilerleyecek?
Biz bu ülkelere her görüşmemizde PKK/YPG dahil bütün bu terör örgütlerinin ülkelerindeki örgütlenmesini anlatıyoruz, FETÖ’yü anlatıyoruz. Lakin bütün bunlara karşın birtakım ülkeler olumlu yanıt veriyor lakin geneli prestijiyle bakıyorsun hepsi anlattıklarımızı görmüyor, duymuyor.
Bu mevzuda istihbaratımız çalışıyor. Ulusal İstihbarat Teşkilatı uzun müddettir yurtdışında tabiri caizse kurye, torbacı, alt seviyeleri bırakıp örgütün üst seviyesindeki nitelikli maksatlarına yöneldi. En son etkisiz hale getirdiğimiz PKK’lı terörist örgütün ideolojik yapısını 25 yıldır yöneten bir kişiydi. Yani örgüte iştiraki 80’li yıllarda ve 25 yıldır örgütün ideolojik yapılanmasını şekillendiren ve yöneten bir kişi. Bunlar şu açıdan değerli, PKK’nın alandaki askeri kanadından daha kıymetli olan ideolojik örgütlenmesi. Zira elemanı onlarla devşiriyorlar. Ağ çıkarma, örgütü canlı tutma daima bunların işi. Etkisiz hale getirilen bu kişi çok kilit elemanlardan biriydi. Bu durum örgütte muazzam bir çöküntüye sebep oluyor. Zira eli silah tutan birini etkisiz hale getirdiğinizde yerine birini koyuyor lakin 25 yıllık ideolojik örgüt hafızası olan birini etkisiz hale getirdiğinizde orada muazzam bir boşluk oluşuyor. Almanya nezdinde teşebbüs yaptık. Almanya ile ilgili onlarla görüştük, taleplerimizi muhataplarımıza ilettik. Örgütsel faaliyet manasında çok dağılmaya başladılar. Almanya’da daha önemli bir mevcudiyetleri var. Biz peşlerinden gidiyoruz.
SORU: Yeni ve sivil anayasa vurgusu yapıyorsunuz. Meclis aritmetiği şayet referandum sonlarında olursa lokal seçimde örneğin vatandaşın önüne bir de referandum sandığı gelme ihtimali var mı? Ayrıyeten geride kalan seçimler öncesinde bir yayın sırasında size “50+1 değişir mi?” diye sormuştum. Siz de değişmesinden yana olduğunuzu söz etmiştiniz. Hala tıpkı fikirde misiniz?
50+1 kuralının değişmesi konusunda tıpkı fikirdeyim, isabetli olur. Çoğunluğu alan adayın seçilmesi tarzına geçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz ve yanlış yollara da sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde aşikâr değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Lakin oy sayısı prestijiyle “en fazla oyu alan aday seçilir” denildiği vakit seçim süratlice tamamlanır. Öbür yandan Mevcut anayasamızın satır ortalarında darbeci zihniyetin ruhunun dolaşıyor olması bizleri en çok rahatsız eden husus. Ayrıyeten dünya 1980’li yıllardan bugüne çok değişti. Bu değişiklikler anayasa metnine yansıtılmaya çalışılsa da bu anayasamızın metinsel bütünlüğünü yok etti. Yeni, sivil, kapsayıcı ve çağın gerekliliklerine tam uyumlu bir anayasayı Türkiye’ye kazandırmak, ulaşmayı dilek ettiğimiz en kıymetli gayelerimizden biri. Meclis’te yeni anayasa çalışmalarına birkaç kez başladık lakin muhalefetin engellemeleri, verdiği kelamları yerine getirmemesi nedeniyle daima yarım kaldı. Biz verdiğimiz kelamın ardındayız, milletimizi hak ettiği sivil anayasaya kavuşturacağız.
