Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cezayir’deki temaslarını tamamlayarak gece saatlerinde yurda döndü.
Dönüş yolunda uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, gündeme ait değerlendirmelerde bulundu.
Erdoğan’ın açıklamalarını NTV ismine geziyi takip eden Doğuş Yayın Kümesi Ankara Temsilcisi Ahmet Ergen aktardı.
İsrail, Gazze’yi işgal planını ‘Gazze’nin sonraki devirde denetimi güvenlik açısından bizde olacak’ kelamlarıyla açık etti. Bunun ardından ABD’den çeşitli sistemlerle bir geçiş periyodu ve sonrasında yine canlandırılmış bir Filistin idaresine Gazze’nin periyodu konuşuluyor. Almanya’dan “BM denetimiyle bir Gazze” üzere açıklamalar geliyor. Tüm bu süreçte Türkiye’nin yaklaşımı, tavrı nedir?
Her şeyden evvel herkes bir kez şunu bilmeli, Gazze bir Filistin toprağıdır. Her ne kadar Filistinlilerin kadim yurtları kademe kademe İsrail tarafından 1947’den itibaren işgal edilmişse de Gazze, Filistin toprağı olarak inşallah kalacaktır. İsrail’in kademe etap Filistin topraklarını işgali adeta bir kapkaç olayıydı. Ancak artık devran bu türlü dönmüyor. Şu anda tüm dünyanın İsrail’e karşı nasıl bir hal takınmaya başladığını görüyorsunuz. Gazze’de gerçekleşen işgal, kimi ülkelerin idarelerini sessizliğe gömse de toplumların vicdanlarını Allah’a hamdolsun harekete geçirdi. Sokaklarda Filistin’e dayanak olanların sayısı artıyor. İşte Almanya’ya bakın. Geçen oradaydım, tıpkı gün Berlin’de yürüyüşler oldu. İngiltere motamot bu halde. Amerika Birleşik Devletleri’nde Beyaz Saray’ın önünde neler olduğunu görüyorsunuz. Fransa’da, Latin Amerika ülkelerinde neler olduğunu görüyorsunuz. Artık maşeri vicdan harekete geçti ve bununla birlikte İsrail’in sokakları bile hareketlendi. Herkes Netanyahu’ya “artık git” der hale geldi. Birtakım yabancı ülke yetkilileri bize “bundan kurtulmalıyız” diyor. Bu sürecin ileri seviyede devam edeceğine ihtimal vermiyorum. İnşallah çok kısa bir vakitte Netanyahu pılını pırtısını toparlayıp, buradan çekilecek. Zati Netanyahu’nun mahkemelik bir durumu da var biliyorsunuz. Tahminen de oradan kurtulmak için bu türlü bir adımı atmış da olabilir. Ama hangi istikamette adım atarsa atsın, kurtulamayacak. Şu anda biliyorsunuz Filistin’de tutulan İsrailliler dahi “Bizi buraya sen mahkum ettin, bir an evvel bu işten elini eteğini çek. Biz de kurtulalım” deme noktasına geldiler.
Sizin de saydığınız üzere ABD, Avrupa ülkeleri, dünyanın bir ucundan başkasına kadar yüz binlerce insan hem İsrail’i hem kendi ülkelerinin konumlarını protesto ediyorlar. Siz, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak da bu davaya önderlik eden bir isimsiniz. Bütün bu sokaklardaki milletlere, içlerinde çoğunlukta olmasa bile Yahudi asıllı olanlar da bulunuyor, ne söylemek istersiniz?
Yani benim bakışım şu, rastgele bir etnik öge ayırt etmeden Müslüman’ı, Hristiyan’ı, Musevi’siyle, hiçbir ayrıma gitmeden, olaya insan ögesi itibariyle bakmamızın gereğine inanıyorum. Şu anda insanlık feryat ediyor.
Onlar tarihin gerçek tarafında duranlardır. Günlerdir konuşuyoruz, Holokost cenderesinde batı toplumu yanlışsız bir imtihan veremedi, tarihin yanlış tarafında durdu. Bosna’da, Kosova’da tekrar tıpkı formda yaşanan katliamlar görmezden gelindi, sessiz kalındı. Irak’ta, Suriye’de yeniden utanç verici sessizlik hakimdi.
Bu kere o denli olmadı. Ülkelerin idareleri tekrar bildiğiniz üzereydi fakat, halklar artık ‘yeter epey zulüm’ diyor. Gazze’de öldürülen bebekleri görüyor, isyan ediyorlar. Sokaklardan yükselen ses bir vicdani haykırıştır. Sokakların daveti İsrail’i her geçen gün köşeye sıkıştırmaktadır. O sese kulak tıkayan siyasetçiler çok yakında bunun karşılığını halklarının demokratik yansısıyla alacaklardır. Halklarının gözünde İsrail yanlısı tavırlarıyla soykırım destekçisi durumuna düşen başkanların bir an evvel bu yanlıştan dönmesi gerekir. Vakit çok geç olmadan İsrail’in ardında saf tutan devletlerin idareleri, milletlerarası hukuka, insan haklarına, vicdani ve ahlaki pahalara uygun bir tabana gelmeli ve bu hatalara ortak olmamalıdır.
Dolayısıyla biz daima birlikte mazlumların yanında yer almak suretiyle, zalimlerin attığı adımlardan onları kurtarmamız lazım. Ben Hamas’ın elinde bulunan sivillere yönelik rastgele bir olumsuz davranışının olduğuna yahut olacağına inanmıyorum. İsrail’in elinde önemli sayıda Filistinli var. Hamas şu anda onları kurtarmanın çabası içerisinde. Biliyorsunuz şu an itibariyle Katar’ın devreye girmesiyle süreçte yeni bir adım atılıyor. O denli zannediyorum ki rehinelerin takasına bugün yarın geçecekler.
Riyad Zirvesi’nden sonra Refah Hudut Kapısı sorunu, sonuç bildirgesindeki sözlere nazaran biraz daha fazla gündem oldu. Refah’tan daha fazla yaralının ve yardımın daha kolay geçebilmesi için Mısır’ın tavrı hayati değerde. Bu çerçevede sizin yakın vakitte bir Mısır ziyaretiniz, Refah Hudut Kapısı’nın durumuna ait bir teşebbüsünüz olacak mı? Ablukayı kırmak için neler yapılacak?
Refah Hudut Kapısı’nda Mısır idaresi olumlu adımlar atıyor. Birinci etapta Gazze’deki kanser hastalarından 40’ı ülkemize geldi. İkinci etapta bu sayı önemli manada arttı ve 88 hasta, 67 refakatçiye ulaştık. Bunların tedavilerini biz kent hastanelerimizde yapıyoruz, buna devam edeceğiz. Gazzeli hastaların oradan çıkartılarak ülkemize getirilmesinin artarak devamını istiyoruz. En kısa vakitte bir Mısır seyahati düzenleyebilirim. Mısır’da yüklü gündemimiz bu bahisler olacak. “Ne üzere adımlar atabiliriz, hastaların tahliyesinin önünü nasıl açarız?” bunları konuşacağız. Bir an evvel istiyoruz ki bu hastaların tamamını getirebilelim. Hatta benim arzum, cerrahi müdahale gerekenleri de bir an evvel alalım. Hele hele çocukları bir an evvel alalım, tıbbi müdahaleleri yapalım. Bu bahiste arkadaşlarımızla mutabıkız ve süreci de inşallah bu formda işleteceğiz.
Ablukayı kırmak, yalnızca bir ya da iki ülkenin değil, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği ülkelerinin tamamının atacağı adımlar, oluşturacağı stratejilerle mümkün olacaktır. Siyasette sıkça kullanılan grup oyunu yaklaşımının eksiksiz sergilenmesi gerekiyor. Ablukayı kırmak yalnızca bir ölçü yardımın Gazze’ye sokulması ile gerçekleşmez. Ekonomik, siyasi, diplomatik, sosyolojik, kültürel birçok ögesi kullanarak hem ateşkesi sağlamalı, hem de Gazze’ye gereğince yardımı ulaştırıp, İsrail tarafından yerle bir edilen kenti tekrar ayağa kaldırmalıyız. Abluka yalnızca İsrail’in Gazze etrafına yığdığı askerler ve silahlardan ibaret değil. İsrail’i milletlerarası hukuka uymaya ve yaptıklarının hesabını vermeye zorlamalıyız. Mesela Birleşmiş Milletler yerindeki ablukayı da kırmalıyız. Filistin’de yaşananları, oradaki İsrail zulmünü hakkıyla anlatıp, Filistinli mazlumların on yıllardır yaşadıklarını, onların seslerini duymayanlara duyurup, halkların bakış açılarını değiştirip, zihinlerdeki ablukayı kırmalıyız. “Müslüman öldüğünde sorun yok, Hıristiyan ya da Yahudi ölürse lakin sorun vardır” biçimindeki faşizan yaklaşımı darmadağın edip, “ölen insansa orada sorun vardır” kavrayışını hakim kılmalı ve bu sayede idraklerdeki ablukayı kırmalıyız. Filistin’in tarihî hudutlarını, oradaki halkın kendi bahtını tayin hakkını, mülkiyet hakkını, yaşama hakkını, özgürlüklerini elinden alan Siyonistlerin ve destekçilerinin, dünyanın lisanını ve gözünü bağlayan tüm ablukalarını yok etmeliyiz. Lakin bu türlü kalıcı barışı sağlamak mümkün.
Hem Batılı ülkelerin hem de kimi Müslüman ülkelerin bu katliamlara sessiz kaldığını görüyoruz. Sizi bu mevzuda hayal kırıklığına uğratan ülke var mı?
Batılı ülkelerde bir ülke hariç, maalesef bu işi sahiplenen yok. Çabucak çabucak Avrupa ülkelerinin hepsi de bu bahiste sessiz. Katliamı durdurmak üzere müdahaleleri kelam konusu değil. Burada yalnız İspanya’nın yaklaşım biçimi olumlu istikamette gelişiyor. İspanya’da malum hükümet kuruldu. İspanya Başbakanı Sayın Pedro Sanchez ile haftaya bir görüşmem de olacak, onun durumu farklı. Bu ülkelere dirsek çevirmemek lazım. Görüşeceğiz, “bunları Filistin’in yanına nasıl çekeriz?” konusuna da bir taraftan bakacağız. En son Almanya’daydık. Neler olduğunu görüyoruz. İslam dünyasının da bu işgale sessiz kalmaması gerekir. Gazze’nin düşmesi demek, İslam dünyasının birlik ve beraberliğinin de derin yara alması manasına gelir. İsrail’in pervasızca Gazze’yi işgal etmesi, memleketler arası hukuk, insan hakları, etik pahaları tanımadan etrafa saldırması karşısında sessiz, reaksiyonsuz kalmak bir utanç vesilesidir. İslam dünyası Riyad’da sergilediği kararlılığın gerisinde durmak ve alınan kararları uygulamak için birlik ve beraberlik ruhuyla hareket etmeli ve tek yumruk olmalıdır. O yumruk masaya olanca gücüyle vurulduğunda, İsrail’in işgale devam etmesi de zulümlerini sürdürmesi de mümkün olmayacaktır.
Buradaki en değerli nokta tek yumruk olmak, olabilmektir. İsrail’in Gazze’de ve öteki Filistin kentlerinde uyguladığı devlet ve işgalci terörü bir insanlık hatasıdır, soykırımdır. Buna sessiz ve reaksiyonsuz kalınamaz. İslam dünyasında diriliş tohumu toprağa en son Riyad’da düşmüştür. O tohum gereğince sulanmazsa uzunluk veremez, büyüyemez. O can suyunu daima birlikte verecek ve Filistin’deki şehitlerimize ve ecdada karşı sorumluluğumuzu daima birlikte yerine getireceğiz.
Bunu sağlamak için durmak dinlenmek bilmeden çalışıyoruz. Sonuç alacağımıza olan umudumuz diridir. Umarım bu yaşadığımız sancılar, yıllardır bölgemizde istek edilen barışın ve onu sağlayacak Filistin devletinin doğum sancılarıdır.
7 Ekim’den bu yana ve öncesinde İsrail’in katliamları ve terör devleti kimliğiyle yürüttüğü bütün bu acımasız tabloyu eleştiren ve ilkesel duruş sergileyen bir liderliğiniz var. Lakin öte yandan global sermayeye de baktığımızda bir Musevi tesiri, bir Yahudi lobisi tesiri var. Sanki Türkiye’ye dönük fon akışında bu prensipli duruşu cezalandırmak üzere rastgele bir hareket atılım görüyor musunuz? Ya da bu noktada ülkenin ilkesel duruşu, antisemitizme karşı olan duruşuyla birlikte milletlerarası sermayeye davetiniz ne olur?
Türkiye’yle ilgili olarak bir şeyi yeterli tespit etmemiz lazım. Museviler başkadır, Siyonistler başkadır ve şu anda aslında İsrail’deki olay Siyonizmin en değerli adımlarından bir adedidir. Batının İsrail’e karşı olan halinde da Siyonizme karşı bir dik duramayış vardır. Maalesef Türkiye’de de buna mağlup olan, mağlup olmanın yanında onların eşiğinde giden yapılar mevcut. Bunların içinde siyasi yapılar da bulunuyor. Mesela ana muhalefetin başındaki isim Netanyahu’nun ağzıyla konuşuyor. Benim ülkemde ana muhalefetin başındaki insan Netenyahu’nun ağzıyla konuşursa, Türkiye’de bizim topraklarımızın suyundan hiçbir şey alamamış demektir. Bunlara gereken dersi vakti saati geldiğinde ben inanıyorum ki benim milletim verecektir. Tekrar bakıyorsunuz ana muhalefetin başını çektiği ittifakın içerisinde yer alanlardan, Siyonist yapıyla bir arada hareket edenler bulunuyor. Bunları tek tek saymama da gerek yok. Lakin benim milletimin iradesi bunların hepsinin iradesini aksi yüz edecektir. Yaklaşık 4,5 ay sonra gereken karşılığı milletimden alacaklarına ben inanıyorum. İsrail’in katliamlarını desteklemeyen, bunların karşısında duran Musevilerin sayısı da az değil. Bunlar ortasında kelamını ettiğiniz milletlerarası sermaye tarifine dahil olanlar da bulunuyor. Onlar açısından Türkiye’ye yatırım sorun olmaz diye düşünüyorum. Türkiye’nin çocukların öldürülmesine karşı çıkmasından, barışı ve insan haklarını savunmasından rahatsız olan sermaye sahipleri ise lakin İsrail’in katliamına kayıtsız kuralsız dayanak verirseniz sizden mutlu kalırlar. Bizim bu türlü bir tavır sergilememiz asla düşünülemez. Bu nedenle biz bir kaygı duymuyoruz. Dünya Türkiye’nin değerinin farkında, global yatırımcılar da farkında. Birkaç marjinalin dışında global yatırımcıların İsrail’in tesiriyle Türkiye üzere bir ülkeden yüz çevireceklerini düşünmüyorum. Global sermayeyi ülkemize çekmek için, kazan kazan unsuruyla hareket etmeye de, Türkiye’ye yakışır formda insani duruş sergilemeye de devam edeceğiz.
Belediye lider adaylarıyla ilgili süreç devam ediyor. Adayların duyurusu ne vakit yapacak? Bununla ilgili takvimi paylaşır mısınız?
Cumhur İttifakı olarak tüm seçimlerde olduğu üzere yaklaşan lokal seçimde de iddialıyız. Çalışmalarımızı bu argümanımız nispetinde çok titiz bir biçimde yapıyor, adaylarla ilgili süreçte her mevzuyu ince eliyor sık dokuyoruz. Partimiz gerekli hazırlıkları ve tahlilleri yaptı. Zati bildiğiniz üzere AK Parti olarak bizim seçim hazırlıklarımız bir evvelki seçimin tamamlanmasıyla birlikte başlar. Bilhassa büyükşehirler başta olmak üzere her vilayette kamuoyu yoklamaları yaptık, yapıyoruz. Sonuçları tahlil edip milletimizin gönlündekini anlamaya, kentlerimize en yararlı olacak adayları belirlemeye uğraş gösteriyoruz. Bir kere 1 Aralık belediye lider adayı olmak isteyen ve vazifeden bu nedenle ayrılması gereken memurların istifaları için son tarih. Memurların durumunu da görelim. Onların durumu da netleştikten sonra Aralık ayının ortalarına gerçek artık adaylarımızı peyderpey açıklamaya inşallah başlarız.
Efendim, bölgemiz yangın yeri malum. Buna rağmen Türkiye savunma sanayiinde çok önemli yatırımlar yapıyor. Bayraktar TB-3 ve Kızılelma dünya muharebe tarihinde ihtilal yapacaklar. Yaklaşık 35 gün sonra ise yerli ulusal uçağımız Kaan birinci uçuşunu gerçekleştirecek. Pekala bundan sonra hem üretim açısından hem de ihracat açısından Kaan’ın da birinci uçuşu ile birlikte savunma sanayiinde bizleri nasıl bir periyot bekliyor? Yenilikler var mı?
Savunma sanayii alanında attığımız her adım bizleri heyecanlandırmaktadır. Bu alanda taş üstüne taş koyan herkes ülkemizin geleceği, Türkiye Yüzyılı’nın inşası için çok değerli bir katkı sunuyor. Kaan zati yeniliklerden bir tanesi. Lakin Baykar’ın tepe diyebileceğimiz yapıtı malum Kızılelma… Artık Kızılelma’nın son testlerini yapıyorlar. Aşmaları gereken problem kendi yerli motorunu üretmek… Bunu başardığı andan itibaren de esasen Kızılelma’nın dünyaya karşı duruşu farklı olacaktır. Olağan burada Aselsan’ın üzerine de düşen bir yük var, kamera üretimi. Motor üretim süreci maalesef nereden bakarsanız bakın herhalde bir beş yılı alır. Bu mühlet zarfında biz motor ithal ederek yürümek durumundayız. Kamera noktasında da Aselsan’ın üretim çalışmaları başladı. Bir an evvel o problemimizi da gidermemiz lazım. Birtakım ülkeler bize kelam veriyorlar lakin verdikleri kelamı yerine getirmiyorlar. “Kanada, Güney Afrika üzere ülkelerden bir sonuç alır mıyız?” buna bakıyoruz. Bunu gerek biz gerekse Aselsan’ın yakından takip etmesi lazım. Bir an evvel buralardan sonuç alabilirsek, o vakit biz insansız savaş uçaklarımızı daha çabuk devreye sokabiliriz. Kaan, Kızılelma, TCG Anadolu ve kaçları Allah’ın müsaadesiyle yalnız kalmayacak, yenileri daha uygunları ve daha donanımlıları yeniden bu vatan için alın ve akıl terlerini döken kardeşlerimizin ellerinde şekillenecek. Bundan çok değil birkaç yıl evvel insansız hava araçlarımız yoktu, akıllı mühimmatlarımız, Milgemlerimiz yoktu. Kolları sıvadık, bu ülke için taşın altına yalnızca elini değil vücudunu koyan kardeşlerimizle birlikte bugünkü düzeye geldik. Bunu kâfi görmedik, göremeyiz. Daima daha uygunu, daima daha gelişmişi vardır onu arayacağız… Bu gayelere yanlışsız yürümek şöyle dursun, koşar adım ilerlememiz gerekiyor. En uygun mühendis, en yeterli yazılımcı, en yeterli usta, en yeterli dizayncı bizde olmalı. Yeni adımlarımız da yoldadır. Kimse merak etmesin, biz savunma sanayii alanında da başka alanlarda da ismimizden daha çok kelam ettireceğiz.
Kıdemli ünlü ekonomist Robin Brooks “Türkiye 2018’e misal bir cari hesap ayarlamasının birinci aşamalarında” sözünü kullanmıştı. “Bu ayarlama Türk lirası açısından olumlu oldu” dedi. Türk Lirası artık kendisini toparlıyor diyebilir miyiz? Dünyanın krizlerle savaştığı bu ekonomik ortamda Türk Lirası’nın olumlu ayrışmasını nasıl karşılıyorsunuz?
Bizim uyguladığımız dezenflasyon programı çok büyük ihtimalle lirada gerçek olarak bir değerlemeye sebep olabilir. Yani Türk Lirası’nın gerçek olarak bedel kaybettiği süreç sona gelmiştir. Özetle Türk Lirası’nın gerçek olarak paha kazanma ihtimali yüksektir. Onun için önümüzdeki periyotta biz uyguladığımız sağlıklı siyasetler ve yapısal ıslahatlarla yatırımcı inancını kazanacağız, hala de kazanıyoruz. Bu inanç fon akışını tetikleyecek. Fon akışı lirada gerçek değerlemeye sebep olacak. Bu da dezenflasyonu hızlandıracak, büyümenin aşağı istikametli risklerini sınırlayacak. Sonuçta hem makul seviyede büyüyeceğiz, hem enflasyon düşecek bu şartlarda. Yani faziletli bir döngüye gireceğiz inşallah.
Siz Kabine toplantısı sonrasında yaptığınız açıklamada A Ulusal Futbol ekibimizin Almanya’yı yenmesi hasebiyle tebrik ettiniz. Ulusal kadromuz Avrupa Şampiyonası’na katılmayı hak etti. Muhalefet diyor ki, “Türk gençleri Türkiye’yi terk ediyor ve bu ülkeden umudunu kesti” Halbuki Ulusal ekibe baktığımızda Avrupa’da oynayan ve iki vatandaşlığı olan atletlerimizin Türkiye Ulusal Takımı’nı tercih ettiğini görüyoruz. Bu çerçevede tüm alanlardaki gençlerimize bildiriniz ne olur?
Bizim Avrupa’da oynayan gençlerimizin neredeyse yarısı Ulusal grubumuza aday ve Ulusal ekibimizde da yer aldılar. Tıpkı vakitte Türkiye’deki kadrolarda artık önemli manada bir dönüşüm var. Yabancı futbolculardan çok bizim Avrupa’daki çocuklarımız ekiplerimizde oynasalar herhalde o daha güzel olur. Muvaffakiyet bildiğiniz üzere devamlı olmalıdır, birebir performansı ulusal ekibimizden Euro 2024 Avrupa Şampiyonası’nda da görmeyi isteriz. Spora ve atletlere verdiğimiz dayanak ortada. Bu dayanakları artırarak sürdüreceğiz. Yalnızca sporda değil, bilimde ve teknolojide de çok yetenekli gençlerimiz var ve hem Türkiye’de hem dünyanın çeşitli yerlerinde göğsümüzü kabartan işlere imza atıyorlar. Gençlerimize çağrım şudur; Ne iş yaparlarsa yapsınlar, bu milete, bu vatana hizmet etmenin ve yararlı olmanın bir yolunu bulsunlar. Bunların hepsi bizim Türkiye Yüzyılı vizyonumuza dahildir. Bu gayelere ulaşmak için yaptığımız işlerde en iyiyi yakalamanın uğraşı içinde olmalıyız.
